9 Mayıs 2011 Pazartesi

TÜRKİYE'DE ÇOCUK RUH SAĞLIĞI HİZMETLERİ

ÇOCUK RUH SAĞLIĞI

DUYURULAR

MEB den öğretmenlere
Milli Eğitim Bakanlığı, Şırnak ta görev yapan öğretmenlerin konut sorununu çözecek. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Şırnak'ta görev yapan öğretmenlerin konut sorununun çözülmesi için apart konut yapılmasına ilişkin protokolü uygun buldu. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü ve Şırnak Valiliği arasında Şırnak'ta öğretmenler için apart tipi konut yaptırılmasına ilişkin protokol imzalandı.
Şırnak'ta görev yapan öğretmenlerin kalacak yer sorunu yaşamaları nedeniyle ortaya çıkan projenin protokolüne göre, apart konutlar ''Milli Piyango'' adını taşıyacak.
Apart konutlarda, mutfak, lavabo, banyo, wc ve odalar bulunuyor. Şırnak'ta görev yapan bekar veya evli tüm öğretmenler bu apartları kiralayabilmek için başvuruda bulunabilecek.
Şırnak merkezde 23, ilçelerinden Güçlükonak'ta 47, İdil'de 91, Beytüşşebap'ta 24, Silopi'de 45, Uludere'de 107 ve Cizre'de 13 olmak üzere öğretmenler için toplam 350 adet apart konut yapılacak.
18 milyar TL+KDV değerindeki proje, Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünce finanse edilecek. Apart konutların donanımına ilişkin harcamalar da yine Milli Piyango İdaresince karşılanacak.
Şırnak Valiliği ise apart konut inşaatlarının ihalesini, projelerin uygulanmasını, kontrollük hizmetlerini yürütecek. Valilik, inşaatların belirlenen iş programı çerçevesinde mümkün olan en kısa süre içerisinde bitirilmesi için her türlü önlemli alacak.
Protokole göre konutların adından ''Milli Piyango'' ibaresi kesinlikle çıkarılmayacak ve isimlerinin yanına başka bir marka, özel kuruluş, şahıs gibi isimler de eklenmeyecek.
-''ÖĞRETMENİN MORAL VE MOTİVASYONU BİZİM İÇİN ÖNEMLİ''-
Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, öğretmenlerin özellikle bazı bölgelerde konut bulma sorunları olduğunu belirterek, Şırnak'ta bu sorunun çözülmesi için apart konut yapılmasının kararlaştırıldığını kaydetti.
Bakan Çubukçu, bu şekilde öğretmenlerin biraz olsa sorununa çare bulmuş olacaklarını ifade ederek, bundan büyük memnuniyet duyduklarını söyledi.
Çubukçu, ''Görev yaptığı yerlerde öğretmenlerin moral ve motivasyonlarının yüksek olması bizim için önem arz ediyor. Bu tür konut sorunlarının yaşandığı yerlerde öğretmenin barınma imkanlarının daha iyi olması hem öğretmenlerimizin sosyal şartlarının iyileştirilmesi adına hem de daha nitelikli bir eğitim hizmetinin sunulabilmesi açısından son derece önemlidir. Zira eğitimin en önemli aktörü öğretmendir'' diye konuştu.

http://www.memurhaberleri.net/haber_detay.asp?haberID=4844

DUYURULAR

Haberler->MEB Haberler  
Ayakta Tedavide Oynanan Ek Ders Oyunu!
Sayın Hüseyin ÇELİK'in Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı dönem içerisinde ,21.07.2007 tarihli ve 26589 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Ek Derslerle ilgili karar değişikliğinde bir ayda dört günü geçmemek üzere ayakta görülen tedavi nedeniyle ek ders kesintisi yapılmayacağı yönünde karar alınmıştır.
Bu değişiklik ile daha önce her sevk alındığı gün kesilen ek dersler bu defa ayda dört günü geçtikten sonra kesilmeye başlandı. Dolayısıyla ayda bir, iki ya da üç gün sevkli olan bir öğretmenin ek dersleri aynen ders yapmış gibi ödendi.
Ancak böylesi bir değişiklikle Bakanlık, deyim yerindeyse kaş yapayım derken göz çıkarmış,  yani sevkli günde ek ders kesintisi olmaması halinde bu durumunun suiistimal edilebileceğini hesap edemediği için daha sonra bu karardan geri dönmek zorunda kalmıştır.
       Nitekim 10.05.2008 tarihli ve 26872 sayılı Resmi Gazete yayımlanan Ek Derslere ilişkin Bakanlar Kurulu kararında yukarıda bahsi geçen ek ders kesintisi konusunda değişiklik yapılarak 16. maddenin b bendinde yer alan " bir ayda dört günü geçmemek üzere ayakta görülen tedavi nedeniyle"  ibaresi madde metninden çıkarılarak (Dipnot:1) , ayda dört gün şartı da ortadan kaldırılmıştır. Dolayısıyla Kararın 25/3. maddesinde "yarım günlük izinler hariç her ne şekilde olursa olsun izinli ve raporlu olunan sürelerde ek ders ödenmez" dendiği için haliyle sevkli günler için de ek ders ödenmeyecektir.
       Bunun üzerine Türk Eğitim Sen tarafından bu konu dava edilerek sevk alan öğretmenlerin ek derslerinin kesilmesinin hukuka aykırı olduğu savunulmuş ve yürütmesinin durdurulması talep edilmiştir. ilk önce Danıştay ikinci Dairesi, Sendikanın aleyhine karar     vermiş olmasına rağmen yine ilgili sendikanın Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna itiraz etmesi üzerine Kurul, konuyu tekrar görüşerek bu defa sendikanın lehine; Bakanlığın ise aleyhine karar vermiştir. 18.06. 2009 tarihinde verilen bu Kurul kararında, Bakanlığın suiistimal edildiği için böyle bir karar değişikliği yapıldı şeklindeki savunmasını hem somut delile dayandırılmadan şikayet ve zan üzerine verilmiş bir karar olması nedeniyle hem de kısa sürede bu sonuca ulaşmanın mümkün olmayacağı gerekçesiyle hukuka uygun bulmamış ve ek derslerin kesilemeyeceği yönün de karar vermiştir.


       Bu karar üzerine Bakanlık 27.08.2009 tarihli yazısıyla konuya açıklık getirerek, "ayda dört günü geçmeyen sevkli günlerde ek ders kesinti yapılmayacağını, dört günden fazla olan sevkli günlerde ise ek ders kesintisi yapılacağını" beyan etmiştir.

İlerleyen günlerde doktora giden öğretmenler için ekders ödenebilmesi için çalışabilir kağıdı istenmeye başlanmıştır.Sağlık Bakanlığı tarafından "Çalışabilir Kağıdı"nın kaldırılması üzerine Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Esengül CİVELEK imzalı yayınlanan 23/06/2010 tarih ve 31270 sayılı genelge ile bu günlerde doktora giden öğretmenlerden " Ayakta Tedavi Beyan belgesi" istemeye başlamıştır.

Buraya kadar her şey normal. İşte bu aşamadan itibaren bazı iş güzar il/ilçe ve okul yöneticilerimiz 2010/41 sayılı genelgedeki personelin idari izinli sayılabilmesi için bu belgeyi istiyoruz dediği için artık ek ders kesintisinin yapılması gerektiği gibi kendini kanun,yönetmelik ve hatta mahkeme kararlarının üzerinde gördüğü yolunda sitemize şikayetler gelmektedir.

Adı geçen durumla karşılaşan öğretmen arkadaşlarımızın ilgili yöneticileri yazılı olarak kanun,yönetmelik ve mahkeme kararlarını yerine getirmedikleri konusunda uyarmaları ve eğer ısrar devam ederse tazminat davaları açmalarını tavsiye ederiz. Bu kendini her şeyin üzerinde gören bir kısım yöneticilerin kurallara uygun hareket etmelerini sağlayacaktır
AYRINTILI BİLGİ İÇİN:http://www.egitimciyim.net/news-3432-

YARATICI DRAMA ETKİNLİKLERİ

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ HAKKINDA HERŞEY

Okulöncesinde Sosyalleşme ve Disiplin Sorunu
Okulöncesindeki çocuğun bebeklik döneminden farklı olarak 2 ayrı sosyal dünyası vardır. Bunlardan biri akranlarla, diğeri de yetişkinlerle ilişki içinde olunan dünyalardır. Yetişkinlerle olan ilişkide güç ve sınırlamalar genellikle yetişkinden gelir. Yetişkin, çocuğun davranışlarına rehber olur, onu yönlendirir ve ona öğretir. Çocuk bu işbirliğini çoğunlukla arar fakat bazen de bu tür bir birlikteliğe direnir. Çocuğun arkadaşlarıyla ilişkisi karşılıklılık ve işbirliği içerirken yetişkinlerle daha fazla koruma ve sınırlama içerir. Bir çocuğun yetişkinle ilişkisi onu, akranlarla olan ilişkiye hazırlar ve her ikisi de çocuk için gereklidir. Çocuğun yetişkinle ilişkisi özellikle kültürel değerlerin ve sosyal kuralların aktarılmasında oldukça kritiktir (Başkasının eşyasına zarar verilmez, selamlamaya karşılık verilmelidir, başkaları giyinir veya soyunurken seyredilmez vb). Akranlarla etkileşimde ise paylaşma, yardım etme ve sempati gösterme gibi olumlu davranışlar daha az; saldırgan ve bencilce etkileşimler daha fazladır. Fakat akranlarla paylaşma ve diğer olumlu davranışlar 4-12 yaşları arasında hızla gelişir.
Okulöncesindeki yıllar çocukların hızla sosyalleştikleri yıllardır. Çocuklar çevrelerini araştırmak, yeni beceriler geliştirmek ve bağımsızlıklarını ortaya koymak üzere programlanmışlardır. Ana baba olarak bunu unutmamalı ve çocuğun patronu olmak yerine onunla işbirliği içinde olmaya çalışmalısınız. Çocuğun davranışlarını sınırlama ve ona kurallar koyma kolay olmayacaktır. Fakat herşeye rağmen çocuklar, özellikle kendi güvenliklerini sağlamayı öğrenmede isteklidirler. Bir başka deyişle aslında disipline muhtaçtırlar. Ancak disiplin, çocuğa emirler verme ve uymadığında cezalandırma değildir. Disiplin, sayısız farklı koşulda ve durumda tekrarlarla çocuğa nasıl davranacağını öğretme ve kendini kontrolü sizden ona geçirme işlemidir. Çocuğa ne yapacağını öğretirken emir vermek yerine onaylayabileceğiniz seçenekler sunun ve emirlerinizle onu çileden çıkarmak yerine karar alma becerisini geliştirin.
Çocuğa nasıl davranacağını öğretme işi tam bir sabır işidir. Bu konuda size yardımcı olabilecek bazı altın kurallar şöyle sıralanabilir:
Siz de onun davranmasını istediğiniz gibi davranın: Çocuk sizin ona gösterdiğinizden daha fazla anlayış, işbirliği ve ilgiyi size göstermeyecektir. Meşgul olduğunuzu söyleyerek bulmacasına yardım etmezseniz o da size masa hazırlarken yardım etmeyecektir.
İyi davranışı ödüllendirin, kötülerini değil: Markette şeker için ağlayan çocuğu susturmak amacıyla şeker almayın, fakat şeker için ağlamadığında ödüllendirin.
Genelde olumlu bir dil kullanın: Yap sözcüğü yapma sözcüğünden daha etkilidir. Çocuğunuza neyi yapmaması gerektiğini değil, neyi yapması gerektiğini söylemeye çalışın. Örneğin bisikletini koridorun ortasında bırakma yerine bisikletini şu duvarın kenarına bırak böylece takılıp düşmezsin deyin.
İletişiminizde açık ve anlaşılır olun: Çocuğu yönlendirici ifadeleriniz olumlu olsa bile açık değilse işe yaramaz. Örneğin, �terbiyeli davran� olumlu bir ifadedir. Ancak kastettiği şey, �sevmediğim şeyleri yapma� dır. Bazen siz kendiniz bile kararsız iken çocuk neyi sevip neyi sevmediğinizi nereden bilecektir.
Açıklama yapın: Yapmasını istediğiniz bir davranışın nedeni için çocuğa �çünkü ben öyle istiyorum� derseniz, çocuk bu açıklamadan hiç bir şey öğrenmeyecektir. Oysa �Makası yerine koymalısın. Eğer koymazsan sivri olduğu için batabilir.� Açıklaması o yaşlardaki çocuklara nasıl davranması gerektiğini anlatan bir açıklamadır.
�Hayır� demeden önce düşünün: Bir davranışa gerçekten engel olmak ya da bir hareketi yasaklamak istediğinizde bir kez daha düşünerek bu sözcüğü kullanın ve hayır dedikten sonra geri dönmeyin. Çünkü bu sözcük çocuk ile aranızda en fazla çatışma yaratan sözcüktür. Sadece çocuğun güvenliği ile ilgili konularda katı olmakta yarar vardır.
Beklentileriniz çocuğa uygun olsun ve ona güvenin:Çocuktan yapabileceğinden daha fazlasını beklemeyin ve yapabilecekleri için de ona güvenin. Örneğin kendi kendine bakabileceğinden eminseniz bir arkadaşının evine gitmesine izin verin. Değil ise göndermeyin. Gönderirken yapacağınız uyarılarla onun işini zorlaştırmayın.
Tutarlı olun: Aile içi yaşamı düzenleyici temel kurallar getirin ve bunlara tüm ev halkı olarak uyun. Kararlı olduğunuz davranışlar için de kesin kurallar koyabilirsiniz; ancak çocuk, koşullar değiştiğinde kuralı esnetmenizi bekleyebilir ve bunu, duruma özgü bir değişiklik olarak değerlendirebilir. Örneğin, sizlerle yatması yasaklanmışsa bu, örneğin babaannesi geldiğinde onunla da yatamayacağı anlamına gelmemelidir.
Hatalı olduğunuzda hatanızı kabul edin: Siz çocuğa model olduğunuz için hatanız olduğunda özür dilemeniz, ona da hatalı olduğunda özür dilemeyi öğretecektir. Çocuk, herkesin hata yapabileceğini anlarsa ne siz, ne kendisi ne de arkadaşları için yüksek standartlar geliştirmeyecek ve her hangi bir hatanızda hayal kırıklığı yaşamayacaktır.
Yukarıda önerilen davranışların asıl amacı, çocuğun davranışını kontrol etme ve davranışları için sorumluluk almasını sağlamaktır. Eğer çocuğunuz sizin koyduğunuz sınırlamalara uymamakta direnir, başkalarına zarar veren saldırgan davranışlar gösterirse tüm bu davranışlarının sonuçlarına da katlanmayı öğrenmelidir. Bunun için çocuk cezalandırılabilir ancak ceza, çocuğa gerçekten bir şey öğretmelidir. Cezalandırmayla ilgili olarak aşağıdakiler önerilmektedir:
Cezayı davranışın hemen üstüne verin. Eğer aradan zaman geçerse çocuk, hangi davranışının celandırıldığını hatırlamayacaktır.
Fiziksel ceza vermeyin. Dayağın kendisi bir saldırganlık gösterisidir ve üstelik dayak yiyen çocuklar niçin dövüldüklerini hatırlamamaktadırlar.
Dayak, çocuk ile olan işbirliğinizi elinizden almaktadır.
Çocuğu aptal ve çaresiz hissettiren cezalar vermeyin.
Sizin davranışını onaylamadığınızı belirten bir hareket veya ifade en iyi cezadır.
Ceza olarak bir şeyi yasaklıyorsanız, bunu bağırarak değil, yavaşça ve kibar bir dille söyleyin.
Çocuğa verilecek en iyi cezalardan biri, çocuğu çok kısa bir süre için aile içi etkileşimden ya da yaptığı etkinlikten men etmedir. Bu cezada çocuk, bağırıp çağırmadan uyarıcısız bir ortama (kendi odası veya evin belirli bir köşesi) gönderilir ve kaç yaşında ise o kadar dakika bekletilir. Çocuktan bu sırada, yaptıkları hakkında düşünmesi istenir.
Okulöncesi dönemdeki çocukların önemli bir özelliği de çok hareketli ve saldırgan olmalarıdır. Bununla birlikte çocuklardaki saldırganlığın bir ölçüde ana babanın çocuk yetiştirme tutumlarıyla da ilgili olduğu bulunmuştur. Örneğin; her zaman izin verici davranan, çocuğu serbest bırakan fakat her zaman da cezalandıran annelerin çocukları en saldırgan çocuklar olurlar. Genellikle izin verici davranıp çok az cezalandırıcı olan anneler ile genellikle izin verici olmayan ve cezalandırıcı olan annelerin çocuklarında orta düzeyde bir saldırganlık, daha az izin verici ve daha az cezalandırıcı olan annelerin çocuklarında ise en az düzeyde saldırgan davranış gözlenmektedir. Ana babanın çocuk üzerinde hem sağduyulu bir denetimi hem de özerkliği cesaretlendiren tavırları birlikte yer aldığında, bu koşullarda yetişen çocuklar meraklı, aktif, girişken, uyumlu ve diğerlerine göre daha az olumsuz davranış gösteren çocuklardır. Eğer özerkliğin desteklenmediği bir ortamda çocukların davranışı üzerinde yüksek bir kontrol var ise bunun da çocukta merakın, girişkenliğin, orijinalliğin ve hayalin olmamasıyla ilişkili olduğu bulunmuştur.
Anne babaların çocuğa, onu olduğu gibi kabul ederek, anlayarak, sevgi göstererek ve destekleyerek yaklaştıkları, daha fazla açıklamada bulundukları koşullarda da çocuklar, kuralları ve düzenlemeleri daha kolay içselleştirmekte ve kendilerini kontrol etmeyi daha kolay başarmaktadırlar. Ayrıca böyle bir tutum ebeveyn ile çocuğu yaklaştırmakta, etkileşimi artırmakta ve böylece çocuktaki kaygı azalmaktadır. Ebeveyn-çocuk ilişkisi daha az korkulu ve daha az güç yönelimli bir ilişki haline gelmektedir. Bu koşullarda çocukların özsaygıları yüksektir ve olumlu davranışlar daha fazladır.
Dünyada ve Türkiye�de okul öncesi eğitim
Okul öncesi ilgili bilgilerin ilk olarak Eski Yunan�da ortaya çıktığı bilinmektir.16-17 yy.da düşünürler bu dönemle ilgilenmeye başlamışlardır. Çocuk gelişimi konusunda ilk olarak çalışanlar ve okul öncesi eğitime öncülük edenler tıp doktorları ve sosyal reformcular olmuştur.
Ortaçağ Avrupa�sında çocuk 5 yaşına kadar yaşayabilmişse hayatının geri kalan kısmını garantilemiş sayılırdı. İnsan sağlığı ile uğraşan doktorlar çocuklarla uğraşmayı ve sağlıklarıyla ilgilenmeyi ebelere bırakmışlardı. Çünkü doktorlar ebelerle aynı statüde tutulmak istemiyorlardı. Ve 5 yaşından küçük bir çocuğa bir şey yapılamayacağını savunmaktaydılar.
18 yy.da bir tıp doktoru olan James Codagon çocukların bakımsızlıktan öldüklerini aksi takdirde çocukların yetişkinlere göre ateşli hastalıklara ve enfeksiyonlara karşı daha dayanıklı olduğunu savunuyordu. James Codagan daha çok annelere dönük, çocuk temizliği ve bakımı, beslenmesi konusunda bilgi veren çalışmalar yapmıştır.
1816 yılında Freidrich Wilhelm Froebel 3-6 yaş çocukları için çocukları için ilk anaokulunu kurmuştur. Froebel�e göre oyun çok önemlidir. Birey farklılıkları önemlidir. Oyunun en önemli eğitim vasıtası olduğunu belirten ilk pedagogdur.
19 yy gibi yakın zamana kadar çocuklar bugünkünden daha az bakım görmekteydi. Bunun göstergesi de çocukların işçi olarak çalıştırılmaları, ekonomik koşullar, bebek ölümleridir.
20 yy. de ise ökol öncesi dönemin gelişim özellikleri ve eğitim ihtiyaçları bakımından farklı bir dönem olduğu kabul edilmiştir. Yapılan çeşitli alıştırmalarla 0-6 yaş arasının çocukların geleceğini belirlemedeki etkisinin önemli olduğu kabul edilmiştir. Bu da özel resmi kişi ve kurumların bu alanla ilgili yatırımlar yapmasını sağlamıştır.
Türkiye�de ise okul öncesi eğitimin ortaya çıkışı özellikle kadınların çalışması ile olmuştur. Günümüzde bu gerçek devam etmektedir. Ayrıca çocukların oyun alanlarının daralması, arkadaşlarıyla birlikte olma imkanlarının azalması ve ailelerin bilinçlenmesiyle okul öncesi eğitime ilgi artmıştır.
Hiçbir ülkede tek tip bir program uygulanmamaktadır. Bazı programlar özellikle çocuğun eğitilmesini amaçlar, bazıları ise anne babayı eğitme yolu ile çocuğa ulaşmayı hedefler. Bir kısmı hem anne babayı hem de çocuğu birlikte eğitime almaktadır. Okul öncesi eğitim veren okullar ana okulları, ana sınıfları, gündüz bakım evleri, ilkokula hazırlık sınıfları adları altında görev yapmaktadır.
ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE OKUL ÖNCESİ EĞİTİM
Almanya : Almanya�da anaokullarının amacı; çocuğu toplumun sorumlu bir üyesi olarak yetiştirmektir. Okul öncesi eğitim kurumları çocuğun ve ailenin ihtiyaçlarına göre hizmet etmektedir.
Avusturya: İlk kurumlar 19 yy.da Pestalozzi ve Froebel�in fikirlerine dayalı olarak kurulmuştur.Okul öncesi eğitimin amacı 3-6 yaş çocuklarının bütün alanlarda yani bedensel �bilişsel-duygusal ve sosyal gelişimini sağlamak ve anne baba eğitimini tamamlamaktır.
Belçika : Okul öncesi eğitim okulları ile sağlanır. Bu okullar isteğe bağlıdır, parasızdır. Çocukları en erken 2,5 yaşından itibaren kabul eder. Anaokulunda; toplum yaşamına hazırlık, zihinsel-fiziksel işbirliği, dil matematik, müzik etkinliklerine ağırlık verilir.
Danimarka: Okul eğitimin amacı, ilkokula hazırlamak değil, çocuklara güvenli ve uyarıcı bir ortam hazırlamaktır.
Fransa : Okul öncesi eğitim zorunlu değildir. Çocuklar ilkokul birinci sınıfa başlamadan önce 1-2 yıllık okul öncesi eğitimden geçerler. Okul öncesi eğitimin amacı; yetersiz koşullarda bulunan ve annesi çalışan çocukların ilkokula hazırlanmasını sağlamaktır.
Finlandiya : Okul öncesi eğitim zorunlu değildir. 5-6 yaşındaki çocuklar için gündüz bakım evleri şeklinde, nüfusun az olduğu yerlerde çok amaçlı ilköğretim okulları ile gerçekleşir.
İngiltere : Okul öncesi eğitim hizmeti için 3 sektör vardır. Resmi, gönüllü özel sektörler. Genelde resmi sektörler parasız, gönüllü ve özel sektörler ise yapılan hizmete ve ailenin imkanlarına göre ücretlidir. 3 ayrı bakanlık okul öncesi eğitimden sorumlu. Eğitim ve şi bulma bakanlığı, sağlık bakanlığı ve sosyal hizmetler bakanlığı.
İrlanda : 6 yaşından küçük olanlar 4-5 yaş sınıflarına devam ederler. Bu sınıflar genelde anaokulu binasında ve ilkokul müdürünün sorumluluğu altındadır. Bu sınıflarda İrlandaca, İngilizce, matematik, sosyal, çevresel eğitim, fen eğitimi, sanat eğitimi, beden sağlığı eğitimine ağırlık verilmiştir.
İspanya :Okul öncesi eğitimin amacı, çocuğun kişiliğinin ahenkli bir şekilde gelişmesidir. İsteğe bağlı olan bu eğitim 2 aşamada gerçekleşir. 2-3 yaş için çocuk bahçesi, 4-5 yaş için anaokulu.
İtalya : Okul öncesi kurumların sorumluluğu Eğitim Bakanlığına aittir. Anaokulları 3-6 yaşındaki çocukladır eğitimiyle ilgilenir.Bu kurumlar *Kiliseye bağlı anaokulları, *Özel anaokulları, * Belediyelerin resmi anaokulları * Devletin resmi anaokulları.
Portekiz : Okul öncesi eğitime ayrılan bütçe oldukça fazladır.Okul öncesi öncesi eğitim, eğitimin ilk kademesi olarak görülmektedir.
Yunanistan ; Özel bir öğretim metodu kullanılmamaktadır. Amaç, çocuklara okuma yazma öğretmekten ziyade okula ve sosyal çevreye hazırlamaktır. Okul öncesi eğitim kurumlarının sayısı oldukça azdır. Kurumlardaki başlıca etkinlikler; oyun, yaratıcı ve sosyal etkinliklerdir.
ÇOCUK VE TELEVİZYON
Televizyon çocukların ilk aylardan itibaren ilgisini çeken bir araçtır.Birkaç aylık bebekler bile bu renkli, hareketli ve sesli görüntüyle ilgilenirler, görme alanları içinde takip edebilirler. Bebekler büyüyüp özellikle müziğe ilgi duymaya başladıkça müzik eşliğinde verilen görsel olarak vurgulanan görüntülere daha fazla ilgi duymaya başlarlar.
Televizyonda söz ve görüntü bir arada verildiği için çocuklar çok kolay etkilenirler. İyi seçilmiş programlar izlettirildiğinde çocukların bilgisini, hayal gücünü artırabilir. İlk yıllarda özellikle reklamlar bebeklerin ve çocukların ilgisini daha fazla çeker. Müzik kanalları da aynı şekilde müzik-ritm ve renkli görüntülerin eşlik ettiği klipler nedeniyle ilgi çekici olur. Bu dönemde fazla televizyon karşısında tutulan çocukların televizyon izleme alışkanlıklarının gelişmeye başladığı bilinmektedir. Özellikle de çocuğa rahat yemek yedirmek veya onun sakince oturmasını sağlamak amaçlı olarak televizyon seyretmeye teşvik edilen çocukların okul yıllarında da sürdürecekleri şekilde televizyon izleme alışkanlığı gelişmektedir. Ayrıca anne-babası çok televizyon izleyen çocukların da yine model alma yoluyla zaman geçirme ve eğlenme aracı olarak televizyonu tercih etmeleri söz konusudur.
TELEVİZYON İZLEMENİN ZARARLARI
Küçük yaşlardan itibaren televizyon izleme saatleri sınırlandırılmayan çocuklar okul yaşlarında televizyon bağımlısı olmaya aday olmaktadırlar. Kontrolsüz şekilde televizyon izlettirilen çocukların yorum yapma, muhakeme etme yeteneklerinin olumsuz etkilendiği bilinmektedir. Çünkü televizyon izlemek tek yönlü, pasif bir etkinliktir. Oysa en etkin öğrenme yolu deneyerek yaşayarak öğrenmedir. Fazla televizyon karşısında kalan çocuk direkt bilgi almaya alışır ve etkileşim içine giremez. Bu nedenle televizyonun olumlu etkileri ancak sınırlı ve seçilmiş programların izlenmesiyle sağlanabilir.

Çocuğun bebekliğinden itibaren televizyonun aynı ortamda açık olmasında bir sakınca yoktur. Hatta bol işitsel uyaran içermesi bakımından yararları da olabilmektedir. Ancak bu, çocuğun televizyon karşısına oturtulup başka uyaran verilmemesi anlamına gelmemelidir. Aslında çocuklar 2 yaşlarından itibaren televizyon karşısına oturup kısa çizgi filmler izleyebilirler. Ya da eğitimsel içerikli çocuk programlarını izlemeleri uygundur. Ama bebeklikten itibaren izlenen müzik kanallarının çocukların dil ve iletişim becerileri üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir.
Çocuklar okul öncesi dönemde çizgi filmler, çocuk filmleri ve eğitimsel programları izleyebilecek dikkat ve sabır süresine sahiptirler. Yani bir saat civarı televizyon başında oturabilirler. Bu süreyi aşmamak uygun olur. Çünkü bu dönemdeki çocuklar çok alıcıdırlar ve zihinsel gelişimleri için gerekli olan başka bir çok faaliyetle ilgilidirler. Öğrenmenin en yoğun olduğu bu dönemde tek yönlü bir etkinlik olan televizyon ile doldurmamak gerekmektedir. Ayrıca bu yaşlarda çocuklar yaşam rutinleri konusunda alışkanlıklar edinirler. Sürekli televizyon izleyen çocuklar bunu alışkanlığa dönüştürmekte ve bir çok gelişim alanında yetersiz uyaranlar nedeniyle geri kalabilmektedirler.
Özellikle okul çağına gelindiğinde televizyon alışkanlığı nedeniyle okul ve derse uyum ve uygun çalışma alışkanlıkları geliştirme konusunda ciddi sorunlar yaşanabilmektedir. Bazen çocuklar için hazırlanan programlar ve çizgi filmler de şiddet ve uygun olmayan görüntüler içerebilmektedir. Buradaki denetim yine ailelere düşmektedir. Televizyon için ayrılan süre çocuğun gün içindeki boş zamanına oranlanmalıdır. Örneğin okul ve günlük ihtiyaçlarının karşılanması haricinde çocuğunuzun kalan boş vaktinin dörtte birinden fazlasının televizyon ile harcanması uygun olmayacaktır. Çünkü çocuğun oyuna, paylaşıma, hobilerini geliştirecek zaman geçirmeye de ihtiyacı vardır. Eğer çocuğun baş zamanlarında onunla sohbet etmeye, oyun oynamaya veya başka hobilerine vakit ayırabiliyorsanız çocuğunuz genellikle TV izlemek yeri ne sizinle vakit geçirmeyi tercih edecektir.

Televizyonun en önemli olumsuz etkisi çocuğun tek yönlü bir iletişim içinde olması ve karşılıklı etkileşime fırsat vermemesidir. Özellikle dil gelişiminin ve sosyal gelişimin temellerinin atıldığı en önemli dönem olan ilk 3 yılda televizyon karşısında fazla vakit geçiren çocukların konuşmada gecikmelerinin olma olasılığı artmakta ve dış dünya ile iletişimde sorunlar yaşayabilmektedirler. Okul çağı çocuklarında ise yeterli ve uygun çalışma alışkanlığı geliştirememe ve aktif öğrenme yerine kalıp öğrenmeye eğilim, düşünce esnekliğinin azalması gibi bazı olumsuz etkilerden söz edilmektedir.

Renk, ses, ritm ve hareketin bir arada sunulduğu reklam ve müzik klibi gibi programlar çocukların çok ilgisini çekebilmektedirler. Reklamlarda kullanılan bazı bilinç altı uyaranların çocukların tutum ve tavırlarını etkilediği bilinmektedir. Yani bu tür programların çocukları çok fazla etkilediği bilinmektedir. Reklam ve klipleri kontrolsüzce izleyen çocukların verilen her tür mesajı kalıcı olarak alabilmekte, korku, kaygı, öfke gibi duyguları yoğun yaşayabilmekte, zaman zaman şiddet eğilimlerinin arttığı ve sosyal ilişkilerde zorlanabildikleri bilinmektedir.


TEMEL ALIŞKANLIKLARIN KAZANDIRILMASI

TEMEL ALIŞKANLIKLARIN KAZANDIRILMASI
Alışkanlıklar,zamana,yönlendirmeye,özelliklede tekrara bağlı olan kazanılmış davranışlardır. Alışkanlıklar bireyin yaşadığı doğal ve toplusal çevreye uyumunu sağlayan davranışlardır.
Bir alışkanlığın bir kez kazanıldıktan sonra düzeltilmesi çok güç bazen de olanaksızdır.
Kazanılmasına temel oluşturan davranışlar çocuğun doğumu ile başlar,okul öncesi ve ilkokul dönemlerinde pekişmeye devam eder. Anne çocuğumu zamanında doyurmuyor,altı ıslandığı veya bir yeri ağrıdığında onu rahatlatmak için hemen harekete geçmiyorsa tüm bu tutum ve davranışlar çocuğun diğer insanları ve dış dünyayı olumsuz biçimde algılamasına yol açabilir.
Alışkanlıklar,öncelikle çocuğun içinde bulunduğu dış çevre uyaranlarından aldığı etkileşimlere dayalı olarak kurulan davranış örnekleridir.
Okul öncesi dönemde çocuğa kazandırılacak temel alışkanlıklar özellikle uyku,yemek,tuvalet ve temizlik alışkanlıklarıdır.
Uyku
Pek çok anne çocuklarının belirli bir saatte yatmak istememelerinden şikayetçidir.Böyle bir durumu olan annelere yapılacak en uygun öneri her şeyden önce kendilerinin zaman fikrine sahip olmalarını gerekliliğidir.
Tüm alışkanlıkların kazanılmasında esas olan ve bireyin yaşamındaki disiplin kaynağını oluşturulan tutarlılık,iyi uyku alışkanlığının kazanılmasında da en önemli rolü oynar.
Uyku zamanı,genelde tüm çocuklar,özellikle de sinirli,aşırı hassas ve duygusal çocuklar için oldukça güç bir zamandır.
Çocuk uyursa annesinin kendisini terk edeceğini veya okulda unutulacağını düşünerek uyumamak için direnç gösterir,
Çocukla ilişkileri bozacak ceza ve tartışmalara gitmek yerine ona güven verici bir biçimde yaklaşılması,olumlu davranış örneklerinin yerleştirilmesinde yararlı olabilecek bazı temel noktalardır.
Yemek yeme
Beslenme, çocuğun ilk temel gereksinimlerinden biridir. Annenin çocuk ağladığında ona cevap vermekte gecikmesi, tam bir işe başladığı sırada işinden alıkonulduğu için kızması ve bunu belli eden bir ses tonu ve davranış sergilemesi veya düzenli bir programla değil, canının istediği zaman yada çocuk her ağladığında onu beslemesi, daha sonraki dönemlerde olumlu yeme alışkanlığının oluşmasında sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Beslenme konusunda önemli olan çocuğun her yiyeceği yemeğe zorlanmasından çok ihtiyacı olan her tür besini yemesini sağlamasıdır.annenin aynı besin değerine sahip olan yiyecekler arasından çocuğun sevdiklerini seçmesi ile çatışmalara neden olmadan kolayca çözümlenir.
Annelerin akılda tutması gereken en önemli nokta çocukların ihtiyaçları kadar yiye bilecekleri gerçeğidir.
Uzmanlara göre çocukta kötü yeme alışkanlıklarının oluşumunu önlemek için bazı temel noktalara dikkat edilmesi uygun olur bu temel noktalar;
çocuk kaşığı tutup ağzına götürdüğü andan itibaren kendi kendine yemesi için teşvik edilmelidir.
Yemek zamanı oyun haline getirilmemelidir.
Çocuğa verilecek tüm yedek besinlerin gerçek yemek saatlerinden uzak zamanlarda verilmesine özellikle dikkat edilmelidir.
Lee, çocuğun bu konudaki ihtiyaçlarını şöyle sıralamaktadır.
  • çocukların abartılmadan verilen besleyici yiyeceklere ihtiyacı vardır.
  • yemek zamanının mutlu ve düzenli olması gerekir.
  • Çocuklar yemekte hizmet etmekten ve birbirine servis yapmaktan hoşlanırlar bu nedenle bunun gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.
  • Yemek sırasında çocuklar rahat ve sakin olmalıdır.
  • Çocukların yetişkinin kendileri ile birlikte olmasına ihtiyaçları vardır.
Tuvalet ve temizlik
Normal bir çocuk ikinci yaşa doğru idrarını kontrol etmeyi başarmaya başlar. Büyük tuvaletin kontrolü ise dört yaşlarında gerçekleştirilebilir.
Annesi tarafından çok erken yaşta aşırı bir titizlikle ve çok kerede çeşitli cezalarla temiz kalmaya zorlanan çocuklar, bunu güç de olsa başarsalar bile duygusal olarak daha sonraki dönemlerde taşınabilecek birtakım yaralar alabilirler.
Çocuğun başlangıçta olumlu bir biçimde kazandığı alışanlıklarında birden bire değişmelerin ortaya çıktığı gözlenebilir.örneğin; 5 yaşındaki küçük bir kız, aileye yeni bir kardeşin gelmesinden sonra altını ıslatmaya başlayabilir.
Sağlıklı bir aile ortamında, zorlanmadan temel ihtiyaçların karşılanması için gerekli olan uygun davranışları kazanabilmeyi başaran çocukların, gençlik döneminin sorunlarını da daha kolay çözümleyebildikleri gözlenmiştir

8 Mayıs 2011 Pazar

YARATICI DANS ETKİNLİKLERİ

OKUL ÖNCESİ KİTAP ÖNERİLERİ



Erken Çocukluk Kitaplığı (0-8 Yaş) :

Kitaplıklarımızdaki kitaplar belirli yaş grupları için hazırlanmaktadır ancak her çocuğun ayrı özellikleri olduğunu unutmayınız. Bu nedenle çocuklarınız için kitap seçerken içinde bulundukları yaş grubuna dikkat etmenin yanı sıra lütfen bireysel gelişim özelliklerini de göz önünde tutunuz.
Değerli anne ve babalar, bu kitapları okul öncesi dönemdeki (0-6 yaş) çocuklarınıza okuyarak anlatabilirsiniz. Çocuklarınız okumayı öğrendikten sonra (7-8 yaş) aynı kitapları kendi kendilerine okuyup tekrar değerlendirebilirler.
Okulöncesi dönemdeki (0-6 yaş) çocuklarınız duyularını geliştirmek ve duygularını tanımak yoluyla meraklarını gidermek gereksinimindedir. Bu kitaplıktaki yayınlar onların öncelikle kendilerini ve yakın çevrelerini tanımalarına yardımcı olacaktır. Çocuklarınızın öğrenme yaşantıları kitaplardan öğrendikleri yeni kavramlar ile zenginleşecek, kendilerine ve çevrelerine karşı güven duyguları gelişecektir.
Okuma yazma etkinlikleri (7-8 yaş) bir yandan çocuğunuzun dil gelişimini hızlandırır, diğer yandan derslerdeki ve çeşitli alanlardaki başarısının temelini oluşturur. Okuma yazma sürecini başarılı bir biçimde gerçekleştiren çocuk hem kendi duygu ve düşüncelerini daha açık anlatabilecek hem de çevresiyle daha etkili iletişim kurabilecektir. Bu kitaplıktaki kitaplarla çocuklar arasında kurulan etkileşim; çocukların estetik beğenilerini yükseltecek, yaşam ve insan gerçekliğine ilişkin bilgileri edinmelerine önemli katkılar sağlayacaktır. Böylece çocuklarımızın araştırma yapma ve okuma isteği artacak, yaratıcılığı ve düş gücü gelişecektir.
 


6 YAŞ VE ÜSTÜ
Birlikte Oynayalım